Türkiye'de İslami hareketin birikimleri hızla sıfırlanırken

18.03.2014 Vatan
Leer en Español

Fethullah Gülen, Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’ya verdiği mülakatta “Burada ifadeden kaçınacağım o galiz tabirleri, atf-ı cürümleri, mü’minlere karşı ehl-i küfrün bile tarih boyunca kullandığını hatırlamıyorum” demiş.
Galiba haklı. Çok eskilere gitmeye gerek yok, biliyoruz ki Gülen cemaati yükselişe geçtiği andan itibaren epey düşman edindi. Cemaat de düşmanlarının sayısını artırmak için elinden geleni yaptı. Arşivler ortada. Bu düşmanların hiçbiri Gülen’e ve onun takipçilerine karşı Başbakan Erdoğan ve destekçileri kadar sert olmadılar. 
Ama madalyonun bir de öbür yüzü var: 12 seneye yaklaşan iktidarı boyunca AKP ve Başbakan Erdoğan’ın düşmanlarının sayısı da iyice arttı. Ancak bu düşmanlardan hiçbiri ona Gülen cemaati kadar sert, öldürücü darbeler indirmedi.

Siyasi ile toplumsalın savaşı

Şu soru hayati: Vardığı aşamayı, varabileceği noktayı, kimin ne kadar yara alacağını vb. tartışmayı şimdilik bir kenara koyup hükümet-cemaat savaşının genel olarak Türkiye’deki İslami harekete etkileri üzerine kafa yorduğumuzda ne görüyoruz?
İlk göze çarpan herhalde şu: Savaş İslami hareketin “siyasi” alanını büyük ölçüde tekeline almış AKP ile aynı hareketin “toplumsal” alanında uzun süredir hegemonyasını ilan etmiş olan Cemaat arasında cereyan ediyor. Savaşın nedenini, basitleştirecek olursak, siyasi olanın gözünü toplumsala, toplumsal olanın da siyasiye dikmiş olması şeklinde özetleyebiliriz.
İkinci gözlem: İslami harekette siyasi olanla toplumsal olanı ayırt etmek o kadar kolay olmadığı için, taraflardan herhangi birinin kaybı, birerbir olmasa da karşı tarafın hanesine de yazılıyor. Başka bir deyişle, hükümete darbe indiren her yeni ses kaydı Cemaat’ten de bir şeyler götürüyor. Aynı şekilde, örneğin hükümet yanlısı medyanın Cemaat aleyhine her gürültülü manşeti AKP’nin itibarının daha da aşınmasına neden oluyor.

Kuşaklar boyu travma

Durumu daha önceki bir yazımızda “Birlikte Kazanmışlardı, Birlikte Kaybediyorlar” diye özetlemiştim. 17 Aralık’tan bu yana yaşananlar, hükümet ve Cemaat’in, sadece kendilerinin değil genel olarak İslami hareketin ciddi bir şekilde kaybetmesine yol açtıklarını gösteriyor. Cemaat’in hükümeti yolsuzluk ve yalancılıkla, hükümetin de Cemaat’i komploculuk, çetecilik ve casuslukla suçlamalarının sonuçlarını belki çok kısa süre içinde göremeyebiliriz, ancak bu karşılıklı yaftalardan sadece suçlanan taraflar değil bütün bir camianın olumsuz anlamda etkilenmesi kaçınılmaz olacaktır.
Dolayısıyla, cumhuriyet tarihi boyunca sistemin merkezine gelmek için onca çaba sarfeden, bu uğurda mağduriyetler yaşayan, bedeller ödeyen dindarların merkezde başbaşa kalınca birbirlerini mağdur etmelerinin travmatik etkileri kuşaklar boyu sürebilir.

İnsani ve vicdani reflekslerin aşınması

İslami hareketin birikimlerinin sadece Cemaat-hükümet savaşıyla heder edildiği söylenemez. Örneğin Başbakan Erdoğan’ın (ve onu destekleyenlerin) devletin sorumluluğundaki ölümlere (Roboski, Hopa, Gezi...) karşı kayıtsızlığına son olarak ve çarpıcı bir biçimde Berkin Elvan’ın hayatını kaybetmesinden sonra tanık olduk. İktidarı muhafaza adına dindar insanların en tabii özelliklerinden olan insani ve vicdani reflekslerin bu derece köreltilmiş olmasının İslami camiada ciddi rahatsızlıklar yaşattığını tahmin ediyorum.

Bu konuyu bir örnekle, Cihan Aktaş’ın “Berkin için üzülmenin soruları” başlıklı yazısından uzun bir alıntıyla şimdilik noktalayalım: “İslami kesimin,  paradigmatik zaafları ve sorunlarını sahiplenmelerine hiç de gerek duymamaları beklenilecek bir devlet diliyle konuşacak yerde, bu dilin zaaflarını sorgulayıp değiştirecek Müslümanca bir duyarlık ve yaklaşımla konuşması zaruridir, her şeyden önce. Bunun güncel anlamı şöyle açılabilir:  İslami kesim sanki sadece kendi dava gündeminde yer bulmuş Müslümanların başına gelenler için üzülür, özür diler, acı duyar.  Roboski, ardından Gezi ölümleri karşısında devlet refleksiyle oluşturulan söylemle hemhal olma manzarası, bu kanaati güçlendiriyor. O zaman da İslamcı, sağın üç halinden biri olarak, ancak kendinden bildiğinin acısıyla ilgilenen, siyaset yorumlarında kusur bulmamak için teknolojik hamleleri ve  teknolojinin ışıltısını öne süren bir ‘kendici’ tipe dönüşüyor.”




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
08.12.2024 Hamas, Hizbullah ve Esad: İran’ın “Direniş Ekseni” tarihe karışırken
06.12.2024 Behlül Özkan ile söyleşi: 1982’deki Müslüman Kardeşler’in Hama ayaklanmasından bugüne
04.12.2024 Murat Özçelik ile söyleşi: Türkiye Suriye’de ne yapabilir? Ne yapmalı?
04.12.2024 Transatlantik: Suriye’de neler oluyor? Neler olabilir?
02.12.2024 Eski PKK yöneticisi Nizamettin Taş: "PKK’nin Öcalan’a bağlılığı özde değil, ağırlıklı olarak sözdedir”
01.12.2024 RTÜK İslam dinini kurtarabilir mi?
27.11.2024 Transatlantik: Lübnan’da ateşkes - Ukrayna savaşında son durum - Trump gün sayıyor
24.11.2024 Kürt realitesi, Kürt sorunu realitesi, Kürt siyasi hareketi realitesi
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı